Magical Waterfall and Fish Pond

28 Şubat 2009 Cumartesi




Anne, bunlar ne? ------>











Ah! yavrum ah! Onlar bize vahşi diyen insanların süs eşyaları...
Şimdi de vahşi ne demek diye soracaksın değil mi?
"Vahşi", ihtiyacı olmadığı halde, sırf zevk veya para için bir canlının canına
kıyandır yavrum...





: selam beyaz umut... yukarıda havalar nasıl?








: ooo! filozofumuz da buradaymış... aslında ben de seni arıyordum. Diyecektim ki; şu insanlar ne garip yaratıklar. Kendilerini küçücük bir alana hapsetmişler. Dön dolaş orada yaşamaya çalışıyorlar. İşin kötüsü tüm dünyayı da o kadar sanıyorlar. Öyle olmadık şeyleri kendilerine sorun ediyorlar ki...
Ah! ne olurdu sanki insanlar da benim gibi her şeyi şöyle bir yukarıardan görebilselerdi...





: evet beyaz umut, ne iyi olurdu. Biliyormusun aslında senin gibi uçmalarına da gerek yok. Hani çok öğündükleri hayal güçleri var ya... biraz onu kullansalar bakış açılarını değiştirebilirler...



ben filozof...

Merhaba dostlar,
filozof adını bana arkadaşlarım taktı... Çok düşündüğüm, daha doğrusu hep düşündüğüm için.
Son zamanlarda kafama insanlar takıldı. Hani kendilerini bizden üstün gören, bizlere eziyet eden veya bizleri sadece biblo gibi gören insanlar...
Oysa bizler, kimseyi kimseden üstün görmeyiz.
Sadece "ol"uruz biz..
Ah! şu insanlar da sadece "ol"mayı bir başarabilseler...
Onlar için hep dua ediyorum...


27 Şubat 2009 Cuma


Arkadaşlar,
bakın sakın gülmeyin halime kızarım...
Ona göre...

Ne yapayım ben istemedim bu tuhaf şeyi giymeyi.
Şu insanlar gerçekten acayip yaratıklar.

Her yerlere kalpler çizerek ne demek istiyorlar bir türlü anlamıyorum.
Sevimli mi geliyor onlara?
Ya da sevgilerini mi anlatmaya çalışıyorlar?

Eğer öyleyse kendi kalplerine bir göz atsalar ya...

Kendi kalplerini unutmuşlar oraya buraya kalp çizerek sevgi anlatmaya çalışmak....
Gerçekten anlamadım gitti...

Bu komik şeyi de bunun için mi giydirdiler bana ne?

Neyse gönülleri kırılmasın diye ses çıkartmadım.
Nasılsa birazdan sıkılır, unuturlar...








Posted by Picasa

26 Şubat 2009 Perşembe

SEN ÜZÜLME ANNECİĞİM


Ne olur sen üzülme anneciğim.
Biliyorum insanlar bizim yaşam alanlarımızı yok ettiler. Etrafta ne bir karış toprak kaldı ne tırnaklarımızı törpüleyecek ağaçlar.
Sen anneciğim, ne zorluklarla bizleri doğurdun. Şöyle böyle hatırlıyorum: yağmurlu bir gecenin sabaha kavuştuğu saatlerdi. Her yer ıslaktı. biliyorum normal yaşam ortamımızda olsa sen mutlaka kuru, sıcak bir yer bulabilirdin bizler için. Çok aradığını, bulamadığını ve çaresizlikten bizleri o ıslak ve soğuk zeminde dünyaya getirdiğini biliyorum
Gene de hatırlıyorum bizleri nasıl kucakladığını, bizleri sıcak tutmak için nasıl gayret gösterdiğini.
Sütün pek yoktu. çünkü çöplerdeki yiyecekler senin sütün için hiç de uygun değildi. Ama sen yılmadın. Bizleri kuytulara saklayıp, yararlı yiyecek birşeyler bulmak için mutfaklardan hırsızlık bile yaptın.

Efendim?
Olamaz... demek o balkonuna girdiğin kadın bizi belediyeye şikayet etmiş ve bizleri öldüreceklermiş öyle mi?

Hayır anneciğim, olmaz öyle şey.
Ne olur sen üzülme. Hem bak bazı insanlar bizi çok seviyorlar. Onlar bizi korurlar.
Bak ben de biraz büyüyeyim hem seni hem kardeşlerimi hem tüm kedileri nasıl koruyacağım.
Anneciğim hatırlıyormusun o teyze bize nasıl mama veriyordu.
Bak bekle şimdi, birazdan gene gelecek ve bizi doyuracak.
Sen üzme kendini anneciğim .
Bak artık ben varım yanında.
Seni çok seviyorum...

25 Şubat 2009 Çarşamba

merhabalar




Bu blogda, benim yazılarımı değil, yaşam zincirinin diğer halkalarının, biz insanları nasıl gördüklerini, kendi bakış açılarından göreceksiniz.
Eğer izin verirlerse arada ben de bir kaç satır ekleyeceğim.
Sanırım eğlenceli olacak.
Şimdiden hepimize kolay gelsin